Cumhuriyet Kitap - Ocak 2010
BİR SEVGİLİ OLARAK MODA

Behçet Çelik

İzel Rozental, Moda Sevgilim’de bize geniş bir zamana yayılan bir Moda hikâyesi anlatıyor. İlk bakışta Rozental’in kendi kişisel Moda’sının hikâyesini kaleme aldığı sanılabilir. Rozental’ın Moda’yı uzaktan görüp hakkında hayaller kurduğu çocukluk yaşlarından bugüne dek hayatının önemli anlarında yolunun nasıl olup da Moda’yla kesiştiğine ilişkin anılar, anekdotlar ve fotoğraflar var kitapta. Bunları okurken İzel Rozental’ın hayatının önemli sayılacak pek çok kavşağını hep Moda’da dönmüş olduğunu görüyoruz. Moda’da doğmamış belki, ama Moda’da okumuş, orada âşık olmuş ve sonrasında da Modalı olmuş. Doğma büyüme Modalı olmamanın bir de faydasını görmüş İzel Rozental; böylelikle Moda’yı dışarıdan da görüp tanımış, bu sayede Moda’nın ve Modalı olmanın dışarıdan nasıl algılandığını da öğrenmiş. Moda Sevgilim’in dikkat çekici yanı yazarın Moda’yı hem dışarıdan hem de içeriden gören bir bakış açısıyla yazılmış olması sanırım.

Rozental’ın hayat hikâyesi gibi, kitabın da Moda’yı dışarıdan içeriye doğru kuşatan bir kurgusu var. Eğlenceli bir ‘Moda seferi’yle başlıyor kitap. Denizden yapılan bu ilk gençlik seferinde Rozental ve arkadaşlarının amacı Moda’yı tam olarak fethetmek değil, sadece dönemin popüler dergileri sayesinden haberdar olup çok merak ettikleri Moda’daki kadınlar plajına sızmayı amaçlıyorlar. Birkaç arkadaşıyla birlikte Caddebostan’dan atladıkları bir sandalla çıktıkları bu Moda seferini Rozental oldukça mizahi bir dille anlatıyor. Mizah kitaplarından alıştığımız, kendiyle de alay etmekten hiç sakınmayan dalgacı üslubu, anlattığı olayın ‘macera’ yanıyla birleşince heyecanla okunan bir hikâye çıkıyor karşımıza. Anlattığı olay hayli eğlenceli, yazarı da dalgacı olsa bile bu Moda seferi anlatısının kederli de bir yanı var - bu kederin kitabın tamamında sıklıkla hissedildiğini belirtmeliyim.

Bunun “Nerede o eski Moda azizim” kederi olduğu sanılmasın. Kent kitaplarında sıklıkla görürüz; yıllar içerisinde yaşanan olumsuz değişimlerin anlatıldığı sayfalarda böylesi bir kip hâkimdir çoğu zaman. İzel Rozental, Moda’yı -anlattıkları arasında bir hayli olumsuz değişim hikâyeleri bulunsa da- bu tonda anlatmıyor, ama Moda’yla, Modalılarla ya da Modalılıkla ilgili neyi anlatmaya kalksa, söz ister istemez başka bir kederli konuya gelip çatıyor. Nasıl gelmesin? Şu an dünyanın başka yerlerinde yaşayan pek çok ‘Modalı’ var. Çoğu da isteyerek ayrılmış değiller Moda’dan, gitmek zorunda kalmışlar. Bu yanıyla Moda’nın hikâyesi bir ayrılık hikâyesi aynı zamanda. Bu ayrılıklar Moda Sevgilim’de anlatılanların merkezinde değil; İzel Rozental da sözünü ettiğim ironik üslubunu kitabın neredeyse tamamında korumuş, ama kitabı okurken söz bu gibi ayrılık hikâyelerine geldiğinde insanın boğazına bir yumruk ansızın yerleşiveriyor.

Bu ayrılık hikâyelerinden ilkiyle Rozental yukarıda sözünü ettiğim ‘Moda Kadınlar Plajı Fethi’ sırasında karşılaşıyoruz. Rozental ve arkadaşları bu sefere çıkmadan önce gerçekleştirdikleri keşif sırasında, Moda’dan ayrılmak zorunda kalan bir yaşıtlarıyla tanışıyorlar. ‘Moda seferi’nin anlatıldığı ilk bölümünde ismi Lukas olan bu Rum delikanlısının hikâyesini ucundan bir parça öğreniyoruz. Kitabın bir sonraki bölümündeyse Lukas’ın hikâyesini daha ayrıntılı olarak anlatılıyor. Önce bizi alıp 30-40 yıl sonrasına götürüyor Rozental. Lukas’ın yıllar sonra bir iş gezisi nedeniyle Moda’yı ziyaret ettiği zamana. Peşinden Lukas’ın hatırladıklarıyla yeniden 1955 yılının o karanlık iki gününe, 6 ve 7 Eylül günlerine dönüyoruz. Ufak bir çocuk olan Lukas açısından o günler başka bir nedenle de unutulmazdır. Rozental da daha çok bunun hikâyesini anlatır; ama Lukas’ın hatırladıkları arasında o küçücük yaşında aile bireylerinde ve mahallelilerde sezdiği tuhaf korku da bulunuyordur. Evden çıkıp Mühürdar’a inmek zorunda oldukları için o tuhaf korkunun dışarıda neleri değiştirdiğini de bir parça görmüştür Lukas. “Her yer cam kırıkları ve tahta parçalarıyla doluydu. Bütün evlerin perdeleri kapalıydı ama pencerelerin önüne bayraklar asılmıştı. Yol boyunca çok garip ve ürkütücü bir görüntü vardı.”

Lukas’ın hikâyesindeki kurgunun benzerini kitabın öbür bölümlerinde de görmek mümkün. “Moda’da İlk Aşk” başlıklı bölümde adı geçen “Bıyık Veli”yi bir sonraki “Taksi” bölümünde yakından tanıyoruz. Aynı biçimde “Koço” başlıklı bölümde şöyle bir görünen Daryo Bey’e Rozental daha sonra bir bölüm ayırmış kitabında. Gerek Bıyık Veli’nin gerekse Daryo Bey’in hikâyelerinin Moda’yla, Modalılıkla yakın bir ilişkisi var. Öte yandan Moda’dan bağımsız olarak da oldukça ilgi çekici kişiler bunlar. Rozental’ın yalın bir anlatım ve ince bir mizahla anlattığı bu hikâyeler insanla yaşadığı yer arasındaki karşılıklı ilişkinin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor: “İnsan yaşadığı yere benzer.” diyen Edip Cansever’e hak vermemek mümkün değil.

İzel Rozental’ın Moda Sevgilim’de anlattıkları esasında insan hikâyeleri - Rozental’ın kendi hikâyesi, sevdiklerinin, tanıdıklarının, az ya da çok tanıdığı Modalı komşularının. Rozental, Moda’yla ilgili bir kitap yazmaya kalkıştığında Moda’nın tarihinden, demografik yapısından başlamamış anlatmaya, insanlardan yola çıkmış. İnsanların hikâyelerini anlatırken Moda, Modalılık, Moda’nın değişen ve değişmeyen halleri ister istemez metinlere sinmiş. Sonuçta, insanların hikâyeleri yaşadıkları yerden yalıtık değil, bu hikâyelerin kiminin arka fonu, kiminin ‘karakter oyuncusu’ Moda. İnsanlardan, insanların sürdürdükleri hayattan ayrı, bir şehrin, bir yurdun -coğrafi konular dışında- anlatılacak pek de bir şeyi yoktur. Bir şehri, bir semti ancak insanlarıyla tanırız, biliriz. Üstelik o anda orada yaşamış olanlarıyla değil, bir zamanlar yaşamış olanlarıyla, onların bıraktıkları izlerle, o izlere sonraki kuşakların ekledikleriyle. İnsanların yapıp ettikleriyle anlam (ve hikâye) kazanan mekânlar zamanla başkalarına yeni anlam (ve hikâyeler) kazandırır. Bir şehre ya da bir semte ait bir kültürden söz ettiğimizde, sanırım, bu döngüden söz ediyoruzdur çoğu zaman.

İzel Rozental, farklı yaş gruplarındaki ve farklı sosyal katmandaki insanların Moda’yı anlatırken başvurdukları referans mekânların aynılığına dikkat çektikten sonra, “Bu mekânlar dile gelse anlatacak pek çok öyküleri olurdu şüphesiz,” diye ekliyor. Ne var ki mekânların, binaların dile gelmeleri imkânsız, ama oralarda yaşayanların hikâyeleri var dile getirilebilecek. Rozental da böyle yapmış Moda Sevgilim’de. Modalıların hikâyelerini anlatarak Moda’yı anlatmış. Gezilecek görülecek yerleri anlatan “gezi kılavuzu”nu andıran bir kitap yerine, insan sıcaklığını duyuran bir kitap çıkartmış ortaya. Kendi sevgisinin yanı sıra, Moda’yı sevmiş başka insanların sevgilerini de anlatarak bir sevgili olarak Moda’yı aktarmış.

Moda Sevgilim, İzel Rozental, Heyamola Yayınları, 2009, 200 s.